Malumunuz şahsımın mesleği öğretmenliktir. Şu sıralarda sınav haftası gelmiş çatmış durumda. Bende sizler için kalemimi elime aldığımda hangi konuda dertleşsek diye düşünürken aklıma üç harfliler geldi. Hepimizin hayatının her alanında vakıf olduğu konu değil mi?
O zaman başlayalım mı ilk üç harflimizden …
Bil.
Bil, her şeyi ne kadar da çok biliyoruz değil mi! Her konuda söyleyecek bir sözümüz, kesinlikle yapacak bir yorumumuz var. Asla bir konu hakkında ‘benim bu konu hakkında bir bilgim yok’ diyemiyoruz. Aslında en çok şey bilenler, birçok yerde bilmiyorum diyen Haddini bilenler değil midir?
İnsan bir bilse başa gelen her şey güzeldir, çünkü başa gelen haktandır. Haktan gelende imtihanı acı da olsa tatlıda olsa bit lütuf gizlidir. Oysa kul zanneder ki didinince direnince zorlayınca olur. Zorlayınca değil nasipse olur, kul bildiğini unutup bir başak tanesi gibi olgunlaştıkça eğilir eğildikçe değeri artar.
Duy.
İnsana, doğaya, kainata kulak ver. Acaba bunca nizamın bir yaratıcısı yok mudur? Rüzgarda savrulan yaprak dahi bir ağaca ait iken. Bu muazzam sanatın bir sanatkarı yok mudur?
Evet, duyalım, işitelim ama bize ve ruhumuza iyi gelenleri…
Hayatımızdan çıkması gereken insanlarının sesini değil!
Beni aşağıya çeken nefsimin mırıldanmasını değil!
Veyahut her konuşulan cümlenin ardını arkasını araştırmadığın, kalbini kırmaktan çekinmediğim beni benden daha çok düşünüyor-muş gibi yapan iki yüzlü dost görünümlü mahlukların titrek seslerinide değil…
Denginiz olmayan insanlarla görüşmeyin gerekiyorsa. Bırakın kibirli desinler , onların cahilliği başınızı ağrıtacağına sizi böyle bilsinler daha iyi. Kendini yetiştirmemiş insanı çekecek yaşı çoktan geçmedik mi? O zaman duy! Ama sana yüreğine iyi gelen herşeyi.
Git.
Doğru okudun, gitmen gerekiyorsa bekleme… başlaman gerekiyorsa at o adımını ilk önce kır putları !!
Belki gönlündeki putlardır belki de aralaman gereken gözünde ki perdedir.
Hayat bir yol gibidir.
Yolda yürürken takılıp düşmemek için taşları kenara atarsın.
Ama çoğu insan, kalbinin üzerindeki taşları görmezden gelir. Kırgınlıklarını, affedemediklerini, söyleyemediklerini, sustuklarını biriktirir.
Sonra da neden bu kadar ağır hissettiğini, neden hiçbir şeyden zevk alamadığını anlayamaz.
Gerçek şudur ki:
İnsan, hayatındaki fazlalıkları temizlemeden güzelleşmez.
kimi taş; bir geçmişten kalan sitemdir,
kimi taş; söyleyemediğin bir ‘gitme’
kimi taş; yanlış yerde tuttuğun bir ‘kal.
Ruh, yükle güzelleşmez. Bazı insanları, bazı anıları, bazı duyguları geride bırakmadan iç huzuru bulamazsın. Bazen yolun değil, taşıyamadığın şeylerin ağırlığı yorar seni.
O yüzden; kendi yolunun önünü temizle, kalbinden taşları tek tek kaldır. Çünkü insan, hafifledikçe güzelleşir.
Sev.
Evet sev, çok sev ilk önce Rabbini sonra da kendini…
Herkese açma o değerli kalbini, kalbini ancak sana hürmet eden birine sakla. Bazen bir yaprağın düşüşünde bir çocuğun tebessümünde bir damla yağmurda bile rabbini hatırlarsın. Sana O’nu hatırlatacak işleri, kişileri sev. Sadece akılla değil kalp ile düşünebildiğini gönül dergahına alıp sev. Bir nefesin bile sana değil, sana lütfedene ait olduğunu fark et. Seni asıl sahibine götüreni sev.
Biliyorum çok başka bir yazı okumayı hayal ettiniz ama sizinde benimde payıma kıssadan hisse bu kelamlar düşüverdi..