Dışişleri Bakanı Fidan: "Suriyeli olmayan unsurların SDG’den çıkarılmasını istiyoruz"

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye uzantısı Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Suriye ordusuna derç edilmelerine ilişkin, "Suriye hükümeti ve SDG, kendi aralarında bir anlaşma yapabilirler

Haber Giriş Tarihi:
Haber Güncellenme Tarihi:

Ancak PKK söz konusu olduğunda SDG içerisinde bazı unsurların bulunduğunu biliyoruz. Suriyeli olmayan unsurların SDG’den çıkarılmasını istiyoruz" ifadelerini kullandı. Fidan ayrıca, "İsrailliler tarafından gerçekleştirilen ateşkes ihlallerinin gerçekten tarif edilemez düzeyde olduğunu söylemek gerekiyor. Ateşkes süreci neredeyse durma noktasına gelmek üzere" dedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen 23. Doha Forumu kapsamında "Orta Doğu’da Güvenlik Mimarisinin Şekillenmesi ve Türkiye’nin Bölgede İstikrar Sağlamaya Yönelik Faaliyetleri" konulu, mülakat formatındaki "Newsmaker" oturumuna katıldı. Guardian gazetesinden Patrick Wintour’un sunumuyla gerçekleştirilen programa Fidan, Suriye’de geçtiğimiz yıl yaşanan hızlı gelişmeler ve Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin endişelerine dair bir soru ile başladı. Bu hususta söylenecek çok şey bulunduğunu ifade eden Fidan, "Benden önce Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara buradaydı. Kendisi de neler olup bittiğini anlattı, kendisi bir karar alıcı şu anda. Zannediyorum bazı sorulara cevap verecek konumda bulunuyor. Bu bakımdan, benden daha iyi bir konumda" dedi.

"ABD ve Batı, Suriye’deki muhalefet yerine PKK’ya yardım etme tavsiyesi almıştı"

Suriye’nin Türkiye için her zaman çok önemli bir ülke konumunda olduğunu vurgulayan Fidan, "Suriye komşu ülkemizdir. 900 kilometreye aşkın kara sınırımız var Suriye ile. Suriye’de ve Irak’ta her ne olursa olsun bu olanların etkilerini derhal Türkiye’de görüyoruz. Dolayısıyla Suriye’de patlak veren olayların Türkiye üzerine çok büyük bir etkisi oldu. Türkiye üzerinde emniyet açısından, güvenlik açısından, mülteci krizi açısından, ekonomi, sınır sorunlar açısından ve pek çok bakımdan çok büyük bir etkisi oldu. Ancak daha önemlisi, Türkiye’ye belirli yükleri taşıyabilecek bir ülke. Ancak Suriye’de bir insanlık trajedisi gerçekleşti ve bu, bizim için dayanılmazdı. İşte bu nedenle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir açık kapı politikası benimsedi. Zalim Beşar Esad rejiminden kaçan milyonlarca kişiye, evlerini yurtlarını terk ederek kaçan kişilere kapılarımızı açtı. Suriye rejimine İranlılar, Ruslar çok büyük destek verdiler, 2016-17 çok zor yıllardı ve artık uluslararası toplum Suriye’deki muhalefete destek vermeyi bıraktı. Suriye muhalefetine destek konusunda Katar ve Türkiye yalnız bırakıldı. Çünkü Amerikalılar ve Batı, bazı çevrelerden Suriye’deki muhalefet yerine PKK’ya yardım etme tavsiyesi almışlardı. Bu başka bir hikaye tabii başka bir zaman bunu ele almak lazım" diye konuştu.

"Suriyeli olmayan unsurların SDG’den çıkarılmasını istiyoruz"

Terör örgütü PKK/YPG’nin Suriye uzantısı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mensuplarının bireysel ya da gruplar halinde Suriye ordusuna derç edilmeleri konusundaki düşünceleri sorulan Fidan, "Şimdi burada ilk olarak Suriye hükümetinin gündemindeki önemli güvenlik konularının neler olduğuna bakmak gerekiyor. İkincisi Türkiye, kendi güvenlik ve tehdit değerlendirmesi açısından nasıl bir değerlendirme yapıyor, bu konuya nasıl bakıyor buna bakmak gerekiyor. Biz çok tutarlı bir şekilde şunda ısrarcı olduk; SDG’den ne istediğimizi açık bir biçimde ifade ettik. Aynı şekilde Şam hükümeti de beklentilerini açık bir biçimde dile getirdi. Bizim açımızdan çok önemli olan birkaç husus var. Suriye hükümeti ve SDG, kendi aralarında bir anlaşma yapabilirler. Çünkü Suriye hükümeti egemen bir hükümettir ve kendi anlaşmalarını yapabilir. Ancak PKK söz konusu olduğunda SDG içerisinde bazı unsurların bulunduğunu biliyoruz ve tek hedeflerinin Türkiye’ye karşı mücadele yürütmek olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Suriyeli olmayan unsurların SDG’den çıkarılmasını istiyoruz. Irak’tan, İran’dan, Türkiye’den katılan unsurların derhal ayrılmasını istiyoruz. Bu güzel bir başlangıç olur" dedi.

İkinci meselenin SDG’den Türkiye’nin çıkarları ve güvenliğinin aksi yönde konuşlandırılmış bütün unsurların çıkarılması olduğunu vurgulayan Fidan, "Şam’da daha büyük çaplı ve daha teknik değerlendirmeler, görüşmeler yapılacaktır. Zira kolay bir süreçten bahsetmiyoruz. 50 bin, 60 bin kişilik birimlerin yeni oluşturulan bir orduya dahil edilmesi sürecinden bahsediyoruz. Bu sürecin iyi niyetle yürütülmesi gerekir. Ortak bir perspektif, ortak bir gelecek ışığında hareket edilmesi gerekir. Eğer SDG sadece prosedürel, sembolik bir süreç peşindeyse, dünyanın geri kalanına, entegrasyon sürecine katıldıkları izlenimini uyandırmayı amaçlayıp gerçekçi, somut adımlar atmıyorlarsa bu inandırıcı olmaz elbette. Bu nedenle biz, her iki taraftan da gerçek bir angajman bekliyoruz" şeklinde konuştu.

"Öcalan bir rol oynayabilir"

Terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın Türkiye ve Suriye arasında bu çerçevede bir anlaşma sağlanması yönünde rol almasının mümkün olup olmadığı yönündeki bir soruya Fidan, "Bir rol oynayabilir. 2009-2013 yılları arasında Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanlığı görevini yürütürken PKK’nın sözde lider kadrosu ile angajmanlarım, görüşmelerim oldu. Belirli bir noktaya varmaya çalıştık. Esasında bir ortak anlayışa ulaşmaya çok yaklaştık. Aslında ulaştık da fakat PKK bu ortak anlayışı Suriye sebebiyle terk etti ve Öcalan da üzerine mutabık kalınan bu anlaşmadan PKK’nın yüz çevirmesi karşısında ne yaptı ona bakmak lazım. Bu her halükarda geçmişte kaldı ancak biliyorsunuz, tarih tekerrürden ibaret. Özellikle Suriye’de bir rol oynayabileceğini düşünüyorum. Ancak bir rol oynamak ister mi? Yoksa bunu bir kaldıraç olarak mı kullanmak isteyecek, bilmiyoruz" diye yanıt verdi.

"İsrail’in ihlalleri nedeniyle ateşkes başarısızlığa uğrayabilir"

ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’dan Gazze Şeridi’ndeki bütün birliklerini çekmesini mi isteyeceği yoksa bir tampon bölge fikrini mi benimseyeceği yönünde bir soru alan Bakan Fidan, "Bir noktada bence şu beklentiler olmalı; Netanyahu ile çok kapsamlı bir telefon görüşmesi gerçekleştirilmeli. Çünkü Orta Doğu’da barışın öncülüğünü yapan Trump yönetimi ve bu sürecin sahibi de Trump yönetimi. Dolayısıyla onlardan çok beklentimiz var. Sağlanmış olan ateşkes başarısızlığa uğrayabilir, çünkü İsrailliler tarafından gerçekleştirilen ateşkes ihlallerinin gerçekten tarif edilemez düzeyde olduğunu söylemek gerekiyor. Bu süreç neredeyse durma noktasına gelmek üzere. İşte bu nedenle Başkan Trump, Netanyahu ile detaylı bir görüşme gerçekleşecektir. Yıl sonuna kadar böyle bir görüşme olması bekleniyor" dedi.

"Bazı ülkeler, Uluslararası İstikrar Gücü’ne katkı sağlamak için Türkiye’nin varlığını istiyor"

İsrail’in Gazze için oluşturulacak Uluslararası İstikrar Gücü’ne (ISF) Türkiye’nin katılımını veto etmesi durumunda tepkilerinin ne olacağı yönündeki bir soruya Fidan, "Netanyahu bunu gizlemiyor zaten. Birkaç kez açık bir şekilde Türk birliklerini burada görmek istemediğini belirtti. Fakat bildiğiniz gibi Mısır ve İsrail, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararı gereği zaten danışılması gereken ülkeler arasında oluyor. Başka ülkeler de Türkiye olmazsa biz bu güce katılmayız dediler. ISF’in bir parçası olunması hususunda şunu söylemek gerekiyor. Biz orada kolaylaştırıcı bir rol oynayabiliriz, meşruiyetlerini arttırabiliriz ve halkın desteğini de alacağız. Endonezya, Azerbaycan, diğer Müslüman ve Arap ülkelerle de yakın çalışıyoruz. Onlar da böyle bir tablo görmek istiyor. Yani kendileri birlik gönderebilmek için Türkiye’nin varlığını istiyorlar" şeklinde cevap verdi.

"ISF’nin İsrailliler ve Filistinlileri sınırda birbirinden ayırması gerekiyor"

Uluslararası İstikrar Gücü’nün ilk misyonunun ne olması gerektiği yönündeki bir soruyu Fidan, "Daha önce de ifade ettiğim gibi aslında son derece gerçekçi davranmamız gerekiyor. Öncelikle neye ihtiyacımız var? En başta ihtiyaç duyduğumuz şey İsrailliler ile Filistinliler arasındaki savaşı durdurmak. İşte bu nedenle ISF’in varlığına ihtiyacımız var, İsraillileri ve Filistinlileri sınırda birbirinden ayırması gerekiyor. Çünkü birbirlerine saldırmasınlar istiyoruz. Öncelikli olarak savaşı durdurmanın yolu bu diye düşünüyoruz. Tekrar çatışmanın başlamasının önüne geçmenin yolu bu diye düşünüyoruz. Fakat şu ana kadar İsrail güvenlik güçleri tarafından tamamlanmamış bir görevin de tamamlanmasını bekliyoruz, aslında barış planında başka hükümler de var. Bu hükümler Gazze’deki güvenlik, emniyet güçlerinin görev ve sorumluluklarla alakalı. Ancak bu iki gücü, bu iki tarafı birbirinden ayırabilirsek Gazze içindeki diğer meseleleri ele alabiliriz. İsrail, Gazze açısından bir tehdit olmamalı. Gazze de İsrail için bir tehdit olmamalı. Dolayısıyla Filistin Yönetimi’ni rayına sokmalıyız. Emniyet güçlerini rayına sokmamız gerekiyor. Yönetim Komitesine katılımı rayına sokmamız gerekiyor. Aynı zamanda en önemlisi, Barış Kurulu’nu işletebilmemiz gerekiyor" şeklinde yanıtladı.

"Silah bırakma öncesinde ISF’yi konuşlandırmamız gerekiyor"

Hamas’ın nasıl silah bırakacağı, Hamas liderlerinin beklentileri ve Hamas’ın zihinsel olarak sürece nasıl baktığı yönündeki bir soru alan Fidan, "Elbette silahsızlanma süreçte atılacak ilk adım olamaz. Her şeyi olması gereken sırayla yapmamız gerekiyor. Gerçekçi olmalıyız. Bu, bir sorunu gizlemek ya da göz ardı etmek değil. Başarılı olmak istiyorsak gerçekçi olmalıyız. Öncelikli olarak ISF’yi konuşlandırmamız gerekiyor. Sınırda Filistin’in emniyet güçlerinin inşa edilmesi gerekiyor ve aşamalı olarak idareyi el almamız gerekiyor. Yani bu polislik görevini, emniyet görevini Hamas’tan almamız gerekiyor ki insani yardım rahat bir şekilde Gazze’ye akabilsin. Normal bir hayat tesis etmemiz gerekiyor. İnsanlara umut vermemiz gerekiyor ki bu aktarım işini, görev aktarımı işini görüşebilelim" dedi.

"Plandan sapma olursa, buna karşı çıkacak ilk taraf biz oluruz"

İngiliz moderatör Patrick Wintour’un "İsrail’in buna tolere etmeyeceği" yönündeki yorumuna Fidan, "İşte bu nedenle ISF var. Yani önceki senaryolardan farklı olarak ISF olacak. Yani Hamas haricinde aktif bir polis kuvveti olacak ve en önemlisi bölge ülkeleri, Şarm Eş-Şeyh’te imzacı olan, barış deklarasyonunu yapan Katar, Mısır, Türkiye gibi ülkeler, Arap Ligi üyesi ülkeler, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ülkeleri olacak ve bunlar şu ya da bu şekilde bu anlaşmanın harfiyen uygulanmasını sağlamak durumundalar. Hamas ya da Filistin’in herhangi bir işlevi, bu barış planının uygulanmasından sapmaya gidemez. Bütün bu taraflar gözlemci olacaklar. Herhangi bir sapma olmaması gerekir çünkü buna karşı çıkacak ilk taraf biz oluruz" şeklinde cevap verdi.

ISF’nin oluşturulması sürecinde ivme kaybı uyarısı

Uluslararası İstikrar Gücü’nün kurulması sürecinde ivmenin kaybedilmesine dair endişeler bulunduğuna ilişkin bir soru alan Fidan, "Esasında bu konuyla ilgili pratikte karşılaştığımız sorunlardan bir tanesi, herkesin de bildiği gibi şu; ABD tarafındaki kişiler Gazze’de arabuluculuk yapıyorlar fakat aynı kişiler aynı zamanda Ukrayna ve Rusya arasında da arabuluculuk yapıyorlar. Evet gündemleri yoğun, ancak ABD’nin Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’la temas halindeyim, diğer dostlarımızla, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile temas halindeyim, görüşüyorum. Problemin ağırlığının farkındalar çünkü zamanda müdahale edilmezse söylediğiniz risk karşımıza çıkacak. Bu riski de anlıyorlar bu riskin de farkındalar. Zamanında müdahale etmeleri gerektiğini biliyorlar ki ikinci aşamaya geçilebilsin. Aksi takdirde ivme kaybı yaşanır. Çünkü Hamas kendilerinden talep edilenleri neredeyse tamamen yerine getirdi. Rehinelerin ve rehinelerin naaşlarının teslim edilmesiyle ilgili olarak, tek bir naaş eksik" ifadelerine yer verdi.

"Gazze’de bir soykırım yaşanıyor"

Moderatörün barış anlaşmasına rağmen Filistinlilerin öldürüldüğüne dikkat çekmesi üzerine Fidan, "Daha düşük derecede diye tabir edilse de bir soykırım yaşanıyor ve bu soykırımın devam etmesi söz konusu" dedi. Türkiye’nin Gazze’deki barış sürecinde üç ülkeyle birlikte imzacı olduğunu ve Katar ve Mısır ile birlikte barış planına imza attığını vurgulayan Fidan, "Biz garantör olmakta da bir sakınca görmüyoruz. Garantörlük sorumluluklarını taşımakta bir sakınca görmüyoruz. Ancak şu işaret ettiğiniz hususta haklısınız. Her gün ihlallerin yaşanması bu barış sürecinde, ateşkes sürecinde ateşkesin her an durabileceği, sona erebileceği anlamına gelebilir. Çünkü hiç kimse İsrail’i durduramıyor gibi görünüyor ve tam olarak savaşın başından bu yana yaşadığımız problem de bu. Sahada güvenilir bir güç, mekanizma, yapı olmadıkça hiç kimse bu güç kaldırıcını İsrail’e karşı kullanamıyor. Sadece ABD İsrail’i durdurabildi. Sadece belirli sayıda ülke bir araya gelerek Amerikan yönetimini ikna edebildi, bir zincirleme reaksiyon yaşandı. Burada biz Amerikalılarla konuştuk ve onlar da sorunun ağırlığını kabul ettiler. İsrail’i ve Netanyahu’yu tek başlarına bırakırsak akıllarında tek bir şey var; Gazze’ye girmek ve Gazze’yi Filistinlilerden arındırmak. Bununla ilgili olarak iki metodolojileri var; ya Gazze’yi yaşanamayacak bir yere dönüştürmek, ki böylece geri kalan Filistinlileri de başka bir yere yollayabilsinler, hepsini yerinden etmiş olacaklar, ya da şu ana kadar yaptıkları gibi Filistin nüfusunu, tamamını ortadan kaldırana dek öldürmeye devam edecekler" dedi.

"İsrail açısından Filistinli mahkumlara işkence, bir intikam eylemi"

İsrail’in hapiste tuttuğu Filistinli siyasetçi Mervan Bergusi ve İsrail’in cezaevlerinde işkenceye maruz bırakılan ve öldürülen Filistinliler konusundaki bir soruya cevap veren Fidan, "Son birkaç yıl boyunca binlerce kadın ve erkek mahkum İsrail işkencesine maruz kaldı ve sistematik bir durumdan söz ediyoruz. Uluslararası toplum olarak bu konuda bir şeyler yapmamız gerekiyor. Ancak amaç sadece Gazze’deki insanları kurtarmak için çalışmak değil, bu tarif ettiğiniz sorunu çözmek için de çalışmak. Bu bir insanlık trajedisidir. Ne yazık ki ihtiyaç olduğu kadar dikkat çevrilmiyor bu konuya. Çünkü işkence burada sistemik hale gelmiş. Çünkü İsrailliler için bu bir intikam eylemi. Filistinli mahkumlara, hapishanede işkence etmek bir intikam aracı. Bütün bunları ifşa ediyor insanlar, bu yaşananlara vicdanları razı gelmiyor. Biz de ancak bu sayede işkencenin sistematik olduğunu anlayabiliyoruz" dedi.

"Filistin davası zemin kazanıyor"

Moderatörün, Bergusi’nin öldürülmüş olması halinde bunun Filistin siyaseti üzerinde yıkıcı bir etkisi olacağı yönündeki yorumuna Fidan, "Kesinlikle dediğiniz gibi. Bunu biliyorlar, işkence ve öldürmeler bu sebeple oluyor. Çünkü uluslararası toplum onları durduramıyor. Ama uluslararası toplumun kolaylıkla yapabileceği başka şeyler var. Son yıllarda bunu başarmaya çalışıyoruz. Bütün başkentlerde insanları, gençleri, İsrail karşıtı, İsrail’in soykırımına karşı protestolarda görüyorsunuz. Filistin’i bir devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısı artıyor. Filistin davası zemin kazanıyor. Ancak aynı zamanda şiddetin dozu da artıyor. Bence Netanyahu, İsrail’in geleceğine çok kötü zararlar veriyor. İsrail devletine çok kötü zarar veriyor" dedi.

"Ticaret yollarının hedef alınmasını istemiyoruz"

Türkiye’ye yakın noktadaki nakliye gemilerine saldırılara konusunda Ukrayna’nın verdiği güvencelerden ikna olup olmadıkları yönünde bir soru alan Fidan, "Ukraynalı dostlarımızla bu konuyu gündeme taşıdık. Sadece Ukraynalı dostlarımızla değil, Rus tarafı ile de aynı endişeleri gündeme taşıdık, büyükelçileri ile görüştük. Her iki başkentteki mevkidaşlarımla bu konuyu ele aldım. Bizim için çok hassas bir husus. Ticaret yollarının hedef alınmasını istemiyoruz. Ticaret gemilerinin vurulmasını istemiyoruz. En baştan beri bizde kaygı uyandıran hususlardan biriydi. Bu, hem coğrafya anlamında hem de metodoloji çeşitlenmesi anlamında savaşın tırmanması anlamına geliyor" diye konuştu.

"NATO çevrelerindeki tartışmaların beni etkilemesine izin vermiyorum"

ABD’nin birkaç on yıl içinde NATO’da Avrupa dışındaki üyelerin çoğunluğu oluşturacaklarına işaret eden ulusal güvenlik stratejisi konusunda ne düşündüğü sorulan Fidan, "NATO çevrelerindeki tartışmaların beni etkilemesine izin vermiyorum. Çünkü NATO komitesinde Avrupa Birliği (AB) ve AB dışı NATO üyeleri tartışması yürütülüyor. Yani, AB dışındaki üyeler dediğimiz zaman İngiltere ve Norveç de var. Burada, Avrupa değil ’AB’ demişler. Şimdi NATO çevrelerinde aslında var olan bir tartışma bu. AB ve AB dışı üyeler dendiğinde, Avrupa Birliği’nin hep kendi güvenlik mimarisini inşa etmesinden bahsediyoruz. Ama NATO var tabii bir yandan, NATO olduğu için de ayrı bir güvenlik mimarisine ihtiyaç yok deniliyor. Bu tartışmanın özü aslında bu ifade" ifadelerini kullandı.