Mahkumlar, insanlık dışı uygulamaları anlattı.
12 Eylül 1980 darbesinin en çirkin yüzüyle hapishanede karşılaşan mahkumlar, o hatıraları hiçbir zaman unutamadıklarını dile getirdi. İnsanlık dışı işkencelerin yapıldığı hapishanelerde fazla Kur’an-ı Kerimlerin yırtıldığı, özel işkence odalarının kurulduğu, sadece mahkumlara değil ailelerine de işkence yapıldığı ve her gün sistematik olarak dayak atıldığı söylendi. İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine konuşan 12 Eylül mağdurlarından Hakverdi Satılmış halen biri sessizce yaklaştığında irkildiğini belirtirken, Cevdet Karabıyık ise "C5" ismi verilen işkencehanelerde 8 gün işkence gördüğünü aktardı. Mustafa Pehlivanoğlu’nun suçsuz yere idam edildiğini söyleyen Nevzat Bor ise cezaevinde onun olduğu koğuşa ayrıca bir nefret duyulduğunu ve daha fazla işkence yapıldığını kaydetti.
"İnsanlık dışı işkenceler yaptılar"
Hakverdi Satılmış, 1978 yılının Nisan ayında 15-16 yaşlarında bir lise öğrencisiyken Ulucanlar Cezaevi’ne geldiğini söyledi. Satılmış, 12 Eylül darbesinin ardından Mamak Cezaevi ile tanıştığını belirterek, "Mamak Cezaevi’nde C5 denilen özel işkencehaneye alındık. Polisler ve Savcı Nurettin Soyer eşliğinde bir işkencehane kurulmuş. İnsanlık dışı işkenceler yaptılar. 36 gün C5’te kaldık. O 36 gün içerisinde annemi getirdiler. Anneme işkence yaptılar. Bize yapılan işkence bizim zorumuza gitmiyordu ama annemizin, kız kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın eşlerinin bağırması, onlara yapılan işkence bize aşırı derecede zül geldi" diye konuştu.
"Fazla Kur’an-ı Kerimler yırtıldı"
Mamak Cezaevi’nde hayvanların kaldığı kafesin içinde 16 gün geçirdiğini kaydeden Satılmış, "Mamak ayrı bir zulüm, ayrı bir işkencehane, orada insanlık yok. Namaz kılmak yasak, oruç tutmak yasak. Fazla Kur’an-ı Kerimler yırtıldı. Savcı Nurettin Soyer eşliğinde bunları yaşadık. Karavanaların içinden avuç avuç taş çıktı. Pilavların içerisine fare ölüsü atıyorlardı. Biz bunlarla hayatta kalma mücadelesi verdik. Mamak Cezaevi’nde 3 dakikalık bir görüş hakkı vardı. Esas duruşta görüş yapıyorduk. Anne babamız bizim yüzümüzü göremiyordu" ifadelerini kullandı.
"Biri yanımıza sessizce yaklaştığında ürpererek dönüyoruz"
İşkencelerin üzerinde psikolojik bir etki bıraktığını belirten Satılmış, "Uyurken annem ’kalk’ diye dürttüğü zaman fırlayarak kalkıyorum. Halen bu etki devam ediyor. Refleks olarak biri yanımıza sessizce yaklaştığında ürpererek dönüyoruz. Savunma refleksine giriyoruz" dedi.
"C5’te 8 gün işkence gördüm"
Hapishaneye yeni gittiği sırada akşam 22.00 sıralarında askerler tarafından dışarı çıkartıldığını söyleyen Cevdet Karabıyık ise ellerine copla vurulduğunu belirterek şöyle konuştu:
"Dışarı çıktığımda yerde 30-40 santimetreye yakın kar vardı. Bana ’şınav çek’ dedi. ’Bilmiyorum’ dedim. Bana tarif etti. Şınav vaziyeti aldım. Dirseklerime kadar karın içindeydim. Şınav çekerken 1’den 10’a kadar sayıp tekrar 1’den 10’a kadar saydı. Bu işlem yaklaşık 15-20 dakika sürdü. Bana komut veren askerin yanındaki diğer asker ’adam zaten yeni gelmiş, şınavı bile bilmiyor’ dedi. Komut veren asker ise ’sen karışma, buranın sorumlusu benim’ dedi. Tabii o sırada baldırlarıma copla vuruyordu. Donmak üzere olan ellerimin acısına mı katlanayım yoksa baldırıma vurulan copun acısına mı katlanayım derken 3-5 dakika sonra beni kaldırdılar. İçeri girdiğimde ellerimi hareket ettiremiyordum. İçeride arkadaşlar krem sürdü ve kurşun kalem verdi. Ellerimi birbirine sürterek ellerimin acısını biraz geçirdim. Cezaevine gelmeden önce ise C5’te 8 gün işkence gördüm. Duvarda Filistin askısı denilen işkence aletleri vardı. Elektriğin verildiği bir sistem vardı."
"A blok tecritte kalan bizleri özel işkenceye tabi tuttular"
Darbe olduğu gün hücrede olduğunu aktaran Nevzat Bor ise askerlerin göz yaşartıcı bomba atması riskine karşı başka bir hücrede bulunan Fikri Arkan’ın ’herkes kovalara su doldursun. Göz yaşartıcı bomba atarlarsa hemen kapıp kovanın içine atın. Yattığınız battaniyeleri de ıslatın koridora düşen bombalara da ıslak battaniye atın’ diye bağırdığını söyledi. Bor, "Onlar göz yaşartıcı bomba attı. Biz yakaladığımızı kovalara, yakalayamadıklarımıza battaniye atarak bayağı bir direndik. Epeyce bir süre giremediler bizim tecritlerin olduğu kısma. Daha sonra girdiler. O sırada biz kapıları kırıp koridorlara çıktık. Bu durum çok ağırlarına gitmiş. A blok tecritte kalan bizleri özel işkenceye tabi tuttular" ifadelerine yer verdi.
"Her gün rutin bir dayak sefasıydı"
12 Eylül sonrası herkesin Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan işkenceleri konuşmasına rağmen Mamak Cezaevi’nde de çok ağır işkenceler yapıldığına değinen Bor, "Periyodik olarak sıra dayağı atılırdı. Havalandırmaya ilk çıktığınızda ve dönerken de mutlaka bir sıra dayağı çekilirdi. Sonra uygun adım koğuşlara ya da hücrelere dönerdik. Bu her gün rutin bir dayak sefasıydı. Onun dışında koğuştan mahkemeye giderken de uygun adım gidersiniz ve gidip gelirken de dayak yersiniz. Sayımlarda aynı şekilde yine dayak yersiniz" açıklamasında bulundu.
"Mustafa Pehlivanoğlu ve İsa Armağan’ın firarından dolayı bize ekstra bedel ödettiler"
Mustafa Pehlivanoğlu’nun hapisten kaçış sürecine çok değinmek istemediğini ancak tamamen kendi kendilerine yaptıkları bir plan olduğunu ifade eden Bor, "Solculardan daha fazla eziyet görmemizin sebebi koskoca Mamak Garnizonundan Mustafa Pehlivanoğlu ve İsa Armağan’ın, 2 idamlık arkadaşımızın firar olayı onların çok ağrına gitmişti. Dolayısıyla bize ekstra bedel ödettiler o firardan dolayı. Hem 12 Eylül’ün doğası gereği yapılan işkence bir de bize oradaki personelin kininden kaynaklanan ekstra eziyetler oldu" dedi.
"Feci şekilde kandırdılar çocuğu"
İsa Armağan’ın tekrar tutuklandığını ancak Mustafa Pehlivanoğlu’nun Nurettin Soyer’in zorlaması üzerine itirafçı olduğunu anlatan Bor, sözlerine şöyle devam etti:
"Nurettin Soyer, ’seni asmayacağız, şunu yapacağız, bunu yapacağız’ dedi. Birtakım ifadeler aldılar ama buna rağmen astılar. Feci şekilde kandırdılar çocuğu. Ben o sırada mahkemeye gidiyordum. Mustafa da yakalanmıştı. Savcılıkta yan yana betonun üstünde otururken bana olan olayların bir kısmını anlattı. Nurettin Soyer’in verdiği sözleri anlattı. Mesela Mustafa’nın hiçbir suçu yoktu. Sadece olayın olduğu sırada arabanın içinde duruyor. Kimseye bir şey yapmışlığı, silah çekmişliği yok. Sadece olay yerinde bulunan bir adam ama idam edildi."
"12 Eylül insanlık dışı yüzünü en çok hapishaneler aracılığıyla gösterdi"
Ulucanlar Cezaevi’nin Türkiye’nin siyasi tarihine tanıklık etmiş önemli bir hafıza belleği olarak yer aldığını kaydeden Ulucanlar Cezaevi Müzesi sorumlusu Merve Bayıksel ise şu ifadelere yer verdi:
"12 Eylül 1980 darbesinin bu sene 45. yılı bizim için üzerinden sayılarla zaman geçmiş olabilir ama o insanların üzerinden o zaman geçmiyor. Onlar için büyük acıların olduğu sonrasında o dönemleri unutmaya çalıştıkları bir süreç oluyor. 12 Eylül insanlık dışı yüzünü en çok hapishaneler aracılığıyla gösterdi. Ulucanlar Cezaevi şu an müze ve bir daha o dönemler yaşanmasın diye toplumsal bir hafıza belleği ve bir vicdan mekanı olarak görev yapıyor."
Altındağ Belediyesi tarafından restore edilerek müzeye çevrilen Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nin duvarlarında aradan geçen 45 yıla rağmen halen işkence gören mahkumların çığlıkları yankılanıyor.